41,6136$% 0,23
48,8627€% 0,43
56,1284£% 0,24
5.177,59%0,23
8.633,00%0,01
34.426,00%0,01
01 Ekim 2025 Çarşamba
Söylediklerin yüreğimi titretti. Her kelimen, içimde sakladığım en derin yere dokundu. Sen böyle içini döküp yalvarırken, bir yanım sana koşmak, ellerini tutup “Buradayım, gitmiyorum” demek istedi. Ama bil ki, gitmek dediğin bazen kolay bir karar değil; insanın içinden sökülüp atılan bir yük gibi değil bu… Bazen kalmak da, gitmek kadar yakıcıdır.
Sen “Gitme” diyorsun ya… Ben de sana “Anla” diyorum. Çünkü kalmak, sadece var olmak değil. Kalmak, her gün göz göze bakıp kırılmamış gibi görünmek, içimdeki fırtınayı saklamak demek. Bazen insan sevdiğini yaralamamak için gitmeyi seçer. Bazen kalmakla yaralamak arasında kalır ve gitmek, sessiz bir merhamet olur.
Ama bil ki, ben giderken ardımda sadece boşluk bırakmam. İçimde senin kokun, senin gülüşün, bana verdiğin her umut var. Seninle geçirdiğim her an, içimde taş gibi duruyor. Gitmek istediğim için değil; belki de başka bir yol bulamadığım için gidiyorum. Belki de gitmek sandığın şey, kendimi bulmak için verdiğim bir savaş.
“Allah’a emanet ol” diyorsun ya… Ben de sana diyorum ki: Allah seni her daim korusun. Eğer bir gün geri dönmek için bir yol açılırsa, o yolu bulmak için dua edeceğim. Çünkü senin yüreğin, kelimelerin, bana hep bir yuva gibi geldi.
Vedalar bıçak gibi dedin ya… Bil ki bu bıçak sadece seni değil, beni de kesiyor. Ben de yarım kalıyorum. Benim de nefesim kesiliyor. Her adımda bir yanım sende kalıyor. Bunu bil. Çünkü sen bana bir kelimeden çok daha fazlasısın.
Eğer bir gün yollar yeniden kesişirse, sana koşarım. O vakte kadar belki sessiz olurum, belki gölgelere karışırım, belki uzaktan dua ederim. Ama senin için içimde hep bir yer ayırırım.
Gitmek istediğim için değil… Kalmak için gücüm kalmadığı için gidiyorum. Ama sen hep bende olacaksın.
Aygül Quliyeva
Bu yazımın içinde 6 zamanlı söyledi diye bir cümle geçti. Bana sordunuz bu 6 zaman nedir diye işte bunu size açıklamak istedim.
6 Zamanlı Şarkı Söylemek Ne Demektir?
Müzikte “zaman” ya da “ölçü”, bir eserin ritmik yapısını belirleyen en temel unsurlardan biridir. Bir şarkının kaç zamanlı olduğu, ölçü işaretiyle ifade edilir ve bu işaret eserin ritmik düzenini dinleyiciye ve icracıya gösterir. Örneğin 2 zamanlı (2/4), 3 zamanlı (3/4) ya da 4 zamanlı (4/4) şarkılar oldukça yaygındır. Bunun yanında özellikle Türk müziğinde ve halk ezgilerinde sıkça rastlanan 6 zamanlı (6/8) ölçü de önemli bir yere sahiptir.
6 Zamanlı Ölçü Nedir?
“6 zamanlı” denildiğinde genellikle 6/8 ölçü kastedilir. Bu ölçüde her bir ölçü (bar) içerisinde 6 sekizlik nota değeri bulunur. Vuruşlar, çoğunlukla “1-2-3, 4-5-6” şeklinde hissedilir. Bu yapı, müziğe akıcı ve dalgalı bir ritim kazandırır.
6 Zamanlı Şarkıların Özellikleri
Dalgalı Ritim: Vuruşlar iki üçlü grup halinde duyulur, bu da şarkıya akışkan bir his verir.
Halk Müziği Etkisi: Türk halk müziğinde, oyun havalarında ve uzun havalarda sık görülür.
Batı Müziğinde Kullanımı: Ballad türündeki şarkılarda, özellikle duygusal ve ağır eserlerde tercih edilir.
Örnekler
Türk Müziği’nden: “Çay Elinden Öteye” (THM), “Hangimiz Sevmedik” (Müslüm Gürses), “Dom Dom Kurşunu” (İbrahim Tatlıses).
Dünya Müziği’nden: “Nothing Else Matters” (Metallica), “House of the Rising Sun” (The Animals), “Can’t Help Falling in Love” (Elvis Presley).
Kısacası, 6 zamanlı şarkı söylemek, şarkıyı 6/8 ölçü ritmine uygun şekilde seslendirmek demektir. Bu ifade, şarkının melodik veya sözlü yapısından çok, ritmik düzenine işaret eder. Dolayısıyla bir şarkının “6 zamanlı” olması, onun ritmik karakterini belirler ve icracının da şarkıyı buna uygun şekilde yorumlaması gerekir.
Tekfen Holding (BIST: TKFEN), Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) yaptığı özel durum açıklamasında; Can Kültür Sanat ve Eğitim Kurumları A.Ş., KCN Gayrimenkul Yatırım A.Ş. ve MCN Gayrimenkul Yatırım A.Ş.’nin şirket sermayesindeki toplam %17,56 oranındaki paylarına, Küçükçekmece 4. Sulh Ceza Hâkimliği’nin 11 Eylül 2025 tarihli kararı uyarınca el konulduğunu bildirdi. Karar, 12 Eylül 2025’te Tekfen Holding’e tebliğ edildi ve Merkezi Kayıt Kuruluşu A.Ş.’ye iletildi.
Şirketin KAP’a aktardığı bilgilere göre, söz konusu el koyma kararı; adı geçen üç şirketin Tekfen Holding sermayesindeki toplam %17,56’lık paylarını kapsıyor. Kararın tebliği sonrasında Tekfen Holding tarafından Merkezi Kayıt Kuruluşu A.Ş. (MKK)’ye gerekli bildirim yapıldı.
El koyma işlemi; 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun’un 17. maddesi uyarınca, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 128. maddesi kapsamında gerçekleştirildi. Bu düzenlemeler, belirli soruşturma süreçlerinde malvarlığı değerlerine el konulabilmesine imkân tanır.
Toplam sermayenin %17,56 gibi kayda değer bir bölümünü etkileyen karar, pay devri süreçleri, temettü hakları ve oy hakları üzerindeki olası etkileri nedeniyle yatırımcılarca yakından izleniyor. Şirketin operasyonel sürekliliği ve yönetim yapısı üzerinde kısa vadede belirleyici bir değişiklik olup olmayacağı ise resmi duyurularla netleşecek.
Şirket | Tekfen Holding A.Ş. |
Toplam Etkilenen Pay | %17,56 |
İlgili Taraflar | Can Kültür Sanat ve Eğitim Kurumları A.Ş., KCN Gayrimenkul Yatırım A.Ş., MCN Gayrimenkul Yatırım A.Ş. |
Mahkeme | Küçükçekmece 4. Sulh Ceza Hâkimliği |
Karar No | 2025/7284 Değişik İş |
Soruşturma No | 2022/77716 |
Karar Tarihi | 11 Eylül 2025 |
Tebliğ Tarihi | 12 Eylül 2025 |
Hukuki Dayanak | 5549 m.17 & CMK m.128 |
Can Kültür Sanat ve Eğitim Kurumları A.Ş., KCN Gayrimenkul Yatırım A.Ş. ve MCN Gayrimenkul Yatırım A.Ş.’nin Tekfen Holding’deki toplam %17,56 oranındaki payları.
12 Eylül 2025 tarihinde Tekfen Holding’e tebliğ edildi ve MKK’ya gerekli bildirim yapıldı.
Piyasa koşullarına göre değişmekle birlikte, bu tür yasal süreçler kısa vadede volatilite yaratabilir. Resmi duyurular ve KAP bildirimleri takip edilmelidir.
Etiketler: Tekfen Holding, KAP açıklaması, el koyma kararı, MKK, CMK 128, 5549 sayılı kanun, hisse payı
Resim sanatı, tarih boyunca insanlığın kendini ifade etme biçimlerinden biri olmuştur. Mağara resimleriyle başlayan bu görsel iletişim dili, farklı dönemlerde farklı teknik ve malzemelerle gelişim göstermiştir. Antik Yunan fresklerinden Rönesans’ın perspektif kuramına, 19. yüzyılın empresyonist renk deneyimlerinden günümüzün dijital sanatsal üretimlerine kadar resim, yalnızca estetik değil aynı zamanda kültürel, felsefi ve teknik bir disiplin olarak da değerlendirilmiştir.
Bu makalede resim ve resim çizimi teknikleri, tarihsel gelişim, teknik yöntemler ve çağdaş yaklaşımlar bağlamında ele alınacak; sanat teorisi ve uygulaması arasındaki ilişkiye vurgu yapılacaktır.
Resmin tarihsel evrimi incelendiğinde üç ana kırılma noktası göze çarpar:
İlkel ve Antik Çağ: Lascaux ve Altamira mağara resimleri, resmin sembolik ve ritüelistik işlevlerini göstermektedir. Antik Mısır resminde ise çizim, hiyerarşik perspektif ve stilize figürlerle toplumsal düzenin aktarım aracıdır.
Rönesans Dönemi: Leonardo da Vinci ve Albrecht Dürer gibi sanatçılar, çizimi bilimsel gözlem ve oran-orantı ilkeleriyle bütünleştirmiştir. Alberti’nin “perspectiva artificialis” kavramı, resimsel mekânın kurgulanmasında dönüm noktasıdır.
Modern ve Çağdaş Dönem: Empresyonizm, resimde ışık ve anlık algının öne çıkmasına neden olmuş; kübizm ve soyut sanat, çizimin temsilî işlevinden ziyade kavramsal yönünü vurgulamıştır. Günümüzde dijital resim teknikleri, sanatsal üretimi yeni bir boyuta taşımaktadır.
Çizgi (Line): Wölfflin’in formalist estetiğinde çizgi, “resimsel” (painterly) ve “çizgisel” (linear) ayrımıyla tanımlanır. Çizgi, formun sınırlarını belirlerken aynı zamanda estetik bir dil oluşturur.
Oran ve Kompozisyon: Vitruvius ve daha sonra Leonardo’nun insan vücudu üzerine yaptığı oran çalışmaları, çizim sanatının antropometrik temellerini ortaya koyar.
Perspektif: Brunelleschi’nin deneysel perspektif çalışmaları, çizimin üç boyutlu gerçekliği temsil edebilmesinin bilimsel altyapısını oluşturmuştur.
Işık-Gölge (Chiaroscuro): Rönesans ve Barok dönemde yaygın kullanılan bu teknik, resimsel derinliği ve dramatik etkiyi güçlendirmiştir. Caravaggio’nun eserleri bu yöntemin en belirgin örnekleridir.
Karakalem: Rönesans atölyelerinde “disegno” kavramıyla özdeşleşmiştir. Çizim, yalnızca bir hazırlık değil, aynı zamanda sanatçının düşünsel sürecinin somut ifadesidir.
Kömür: Rembrandt’ın eskizlerinde görüldüğü üzere, dramatik ton geçişleri için etkili bir araçtır.
Mürekkep ve Gravür: Ortaçağ minyatürlerinden modern illüstrasyona kadar çizginin netliği ve çoğaltılabilirliğiyle öne çıkar.
Pastel ve Tebeşir: 18. yüzyılda özellikle portrelerde kullanılmış, Delacroix ve Degas gibi sanatçılar tarafından popülerleştirilmiştir.
Sulu Boya: 18. ve 19. yüzyılda doğa gözlemlerinde ve seyahat defterlerinde yaygınlaşmıştır. Saydamlığı, “aquarelle” tekniğini resimsel hafifliğin simgesi haline getirmiştir.
Akrilik Boya: 20. yüzyılın ortalarında ortaya çıkmış, soyut dışavurumcular tarafından benimsenmiştir. Hızlı kuruma özelliği, sanatçının spontane ifadesini destekler.
Yağlı Boya: Jan van Eyck’in geliştirdiği yağ bazlı teknik, renklerin doygunluğunu ve katmanlı kullanımını mümkün kılmıştır.
Guaj: Grafik ve illüstratif etkiler için tercih edilmiştir; Bauhaus atölyelerinde tasarımcıların sıklıkla kullandığı bir tekniktir.
Dijital Çizim: Grafik tabletler, “undo” işlevi ve katman yapısı sayesinde klasik çizime göre farklı bir özgürlük sunmaktadır.
Vektörel Sanat: Özellikle tipografi ve logo tasarımlarında çizginin keskinliğini koruyarak çoğaltılabilirliği garanti eder.
Dijital Boyama (Digital Painting): Photoshop, Corel Painter ve Procreate gibi yazılımlar, geleneksel resim tekniklerinin dijital simülasyonunu yapmaktadır.
3D Çizim ve Modelleme: Sanat ile endüstriyel tasarımın kesişiminde yer alır. ZBrush ve Blender gibi yazılımlar, resimsel düşüncenin hacimsel boyuta geçişini sağlar.
Sanat teorisyenlerinden Ernst Gombrich, çizimi yalnızca “gerçekliğin taklidi” olarak değil, görsel algının yeniden inşası olarak ele alır. Bu bağlamda çizim:
Mimetik İşlev: Gerçekliği temsil eder.
İfadeci İşlev: Sanatçının içsel duygularını dışavurur.
Kavramsal İşlev: Modern sanatta görüldüğü gibi, çizim düşüncenin kendisini görselleştirir.
Resim çizimi teknikleri, tarihsel, estetik ve teknolojik açılardan çeşitlilik göstermektedir. Geleneksel malzemelerden dijital platformlara uzanan bu geniş yelpaze, sanatçının hem ifade biçimini hem de estetik değerini şekillendirir. Akademik perspektiften bakıldığında çizim, yalnızca bir görsel üretim aracı değil, aynı zamanda kültürel bir söylemin taşıyıcısıdır.
Kaynakça
Gombrich, E. H. Sanatın Öyküsü. İstanbul: Remzi Kitabevi, 2007.
Panofsky, E. Perspective as Symbolic Form. New York: Zone Books, 1991.
Alberti, L. B. On Painting. London: Penguin Classics, 1991.
Wölfflin, H. Sanat Tarihinin Temel Kavramları. İstanbul: Metis Yayınları, 2010.
Karakterler ve yaşadıkları dünya. Bunlar sağlam kurulmadığında, okuyucu ne kadar yaratıcı bir hikâye olursa olsun içine girmekte zorlanır. Sana rehber olacak bazı noktaları başlıklar halinde özetleyeyim:
Derinlik ve Tutarlılık: Karakter sadece “iyi” veya “kötü” olmamalı. İdealleri, korkuları, zaafları, sırları olmalı. Bir kahraman hata yapabilmeli, bir kötü karakterin de insani yönleri olmalı.
Geçmiş ve Motivasyon: Karakterin kim olduğunu anlamak için geçmişini, travmalarını, arzularını belirle. “Neden böyle davranıyor?” sorusunun cevabı hep hazır olmalı.
Evrim: Hikâye boyunca karakterin değişimi önemlidir. Başladığı noktadan farklı bir noktaya gelmeli. Bu, okuyucuya tatmin sağlar.
İlişkiler: Karakterler arasındaki çatışmalar, dostluklar, aşk ve ihanet hikâyeyi canlı tutar. Tek başına bir karakter, etkileşim olmadan parlamaz.
Kurallar: Fantastik dünyanın kendi iç mantığı olmalı. Büyü varsa, sınırları ve bedeli olmalı. Yasal sistem, inançlar, gelenekler… Bunların kuralları belirgin olmalı ki okuyucu güvenle o evrene adım atsın.
Kültür ve Tarih: Her ülkenin, kabile veya krallığın kendi dili, müziği, yemekleri, tarihi olayları olabilir. Bunlar derinlik katar.
Detay Dengesi: Okuyucuyu ansiklopediye boğmadan, gerektiğinde ufak detaylar ver. Mesela bir savaşın tarihini uzun uzun anlatmak yerine, bir karakterin o savaştan kalan yarasını göstermek daha etkilidir.
Mekânların Atmosferi: Şehir, köy, orman ya da dağ… Hepsinin kendine özgü kokusu, sesi, havası olsun. Okuyucu o mekâna girdiğinde gerçekten orada hissetsin.
Karakterin kimliği, içinde yaşadığı dünyadan bağımsız değildir. Mesela kast sisteminin olduğu bir ülkede fakir bir karakterin hedefleri ve hayalleri bambaşkadır.
Dünya, karakterin yolculuğunu şekillendirir. Aynı zamanda karakterin eylemleri de dünyayı değiştirebilir. Bu karşılıklı etkileşim, hikâyeye organiklik katar.
Gizem: Her şeyi baştan açıklama. Dünyanın sırları, karakterlerin geçmişi yavaş yavaş ortaya çıksın.
Duygular: Okuyucu en çok karakterin hislerine bağlanır. Epik savaş sahneleri kadar bir dostun ihaneti, bir aşkın imkânsızlığı da unutulmazdır.
Tema: Arka planda yatan büyük bir fikir veya soru olsun. Örneğin, “gücün bedeli nedir?”, “özgürlük mü yoksa güvenlik mi?” gibi.
Genel Atmosfer: Güneşin doğmadığı, her sabah gökyüzünün gri-mor bir sisle kaplandığı kadim topraklar. Burada geceler gündüzden daha aydınlık çünkü gökyüzünde iki büyük ay var.
Sistem ve Düzen: Krallıklar değil, “Loncalar” hüküm sürüyor. Her lonca farklı bir doğal güçle (ateş, rüzgâr, taş, gölge vb.) ilişkilendirilmiş. Bu güçler halk arasında yaygın değil, yalnızca seçilmişlerde ortaya çıkıyor.
Mitoloji: Rivayete göre “Tulahr” adında göklerden gelen bir at (tulpar benzeri) bin yıl önce insanlara bu güçleri armağan etmiş. Halk hâlâ her dolunayda onun dönüşünü bekliyor.
Tehdit: Dünyayı yavaş yavaş yiyip bitiren “Bozluk” denilen kara bir sis var. Girdiği yerleri haritadan silip geriye sadece taşlaşmış bedenler bırakıyor.
Yaş: 19
Geçmiş: Fakir bir taş ustasının oğlu. Babasını “Bozluk” yuttuğu için küçüklüğünden beri taş yontarak hayatta kaldı.
Kişilik: Meraklı, inatçı ama biraz sabırsız. Her şeye mantık arayan bir yapısı var, bu yüzden halkın körü körüne geleneklere inanmasını sorguluyor.
Gücü: Taş Loncası’na ait ama henüz tam uyanmamış. Yalnızca öfkelendiğinde ellerinde kaya gibi sertleşme oluyor.
Hedefi: Babasının kaybolduğu bölgeyi araştırmak ve “Bozluk”un kaynağını bulmak.
Yaş: Belirsiz (yüzyıllardır yaşıyor gibi görünüyor)
Geçmiş: Bir zamanlar Ay Loncası’nın seçkin büyücüsüydü. Sonsuz yaşam uğruna kendi halkını feda edip “Bozluk”la birleşti.
Kişilik: Soğuk, acımasız ve ironik bir şekilde oldukça sakin konuşuyor. Ona göre dünya zaten çürümüş; Bozluk yalnızca doğanın kendini temizleme yöntemi.
Amaç: Tüm loncaları yok edip dünyayı tek bir karanlık düzen altında birleştirmek.
Riyan’ın taş ustalığı, sıradan bir iş gibi görünse de aslında Bozluk’un yayılmasını durdurabilecek bir anahtar taşıyor. Onun yonttuğu taşlarda “Tulahr”ın yankısı var.
Halk, onun sıradan bir işçi olduğuna inanıyor ama aslında dünyanın kaderi ellerinde.
Ezera’nın gözünde ise Riyan sadece bir “gecikmiş kurban.”
Böyle bir iskelet, romanında hem derin bir karakter gelişimi hem de güçlü bir dünya hissi kurmanı kolaylaştırır.
Riyan, çekiç seslerinin yankılandığı taş ocağında tek başına çalışıyordu. Güneşin hiç doğmadığı bu diyarda, sabahı yalnızca mor bir sisin dalgaları haber verirdi. Gökyüzünde yan yana duran iki ay, gri kayaların üzerine donuk bir ışık dökerken, genç adamın elleri taşın soğuk yüzünde kanıyordu.
Taş… Babasından miras kalan tek şey buydu. Her darbede, sanki babasının nefesi taşın derinliklerinden çıkıp kulaklarına fısıldıyordu. “Oğlum, taş unutmaz… İçine işlediğin her şey, bir gün sana geri döner.” Riyan bu sözü hiç aklından çıkarmazdı, ama yine de yüreğinde kapanmayan bir boşluk vardı: Bozluk’un babasını yuttuğu o uğursuz gece.
Taş ocağının sınırında sis kıpırdadı. Riyan’ın gözleri istemsizce o karanlığa kaydı. Bozluk’tu bu—toprağı kemiren, ormanları taşlaştıran, insanları sessiz birer heykel gibi geride bırakan uğursuz sis. İnsanlar ondan bahsetmeye bile cesaret edemezdi; yalnızca dua eder, gözlerini kaçırırlardı. Ama Riyan her gün, babasının kaybolduğu yere bakmayı sürdürdü.
“Bir gün,” diye mırıldandı kendi kendine, parmaklarının arasında ufalanan taşı sıkarak, “oraya gireceğim. Ve babamın neden gitmek zorunda kaldığını öğreneceğim.”
Tam o anda, elindeki taş garip bir şekilde titredi. Yüzeyinde kılcal çatlaklar belirdi, ama bu çatlaklardan ışık sızıyordu. Mor ve gümüş rengi ince çizgiler… Riyan’ın kalbi hızla çarpmaya başladı. Çünkü taş ustalığının sınırlarını çok iyi bilirdi: Taş hiçbir zaman ışıldamazdı.
Uzakta, gölgelerin içinde bir çift göz parladı. Sisin ötesinden bakan o gözler, soğuk ve beklenmedik bir dinginlikle genç adama kilitlendi. O an Riyan’ın içini bir ürperti kapladı. Çünkü derinlerde biliyordu: Bu gözler, Bozluk’un efendisi Ezera’ya aitti.
Ve kader, artık onun ellerindeydi.
Böyle bir giriş, hem okuyucuyu atmosferin içine sokar hem de karakterin kişisel dramıyla büyük tehdidi aynı anda hissettirir.
Gerisi sizin hayal gücünüze kalmış.