DOLAR

41,0837$% 0,62

EURO

47,7003% 0,69

STERLİN

55,3168£% 0,71

GRAM ALTIN

4.421,72%-0,32

ÇEYREK ALTIN

7.201,00%-0,29

TAM ALTIN

28.715,00%-0,29

a
Reklam
ad826x90

Unutma Sanatı (Bölüm III)

Orhan'ın evi, şehrin gözden uzak, sessiz bir sokak arasında, yüksek duvarlarla çevrili müstakil bir avlunun içindeydi. Arabanın uzaktan kumandasına basınca, demir avlu kapısı ağır ağır, hafif bir gıcırtıyla içeriye doğru açıldı. Arabanın farlarının ışığı, avlunun bir köşesindeki bahçe katı dairesinin penceresine vurdu. O pencerenin ardında, Anna adında genç bir kız yaşıyordu. Yaşlı annesi ve Anna, o müstakil evin bahçe katındaki iki yatak odalı, küçük ama şirin dairesinde tek başına oturuyorlardı. Orhan, Anna'nın üniversite öğrenim giderlerini, genç kızın haberi olmadan, annesiyle yaptığı sessiz bir anlaşmayla üstlenmişti. Her ay, hatırı sayılır bir miktar para, annesinin hesabına düzenli olarak aktarılıyor, anne de kızına, "Uzaktan bir akrabamız yardım ediyor," deyip geçiştiriyordu. Çok ısrar ederse de "Çok konuşma, kısmet işte," diyerek susturuyordu.

ad826x90
ad826x90

Unutma Sanatı (Bölüm III)

Orhan’ın evi, şehrin gözden uzak, sessiz bir sokak arasında, yüksek duvarlarla çevrili müstakil bir avlunun içindeydi. Arabanın uzaktan kumandasına basınca, demir avlu kapısı ağır ağır, hafif bir gıcırtıyla içeriye doğru açıldı. Arabanın farlarının ışığı, avlunun bir köşesindeki bahçe katı dairesinin penceresine vurdu. O pencerenin ardında, Anna adında genç bir kız yaşıyordu. Yaşlı annesi ve Anna, o müstakil evin bahçe katındaki iki yatak odalı, küçük ama şirin dairesinde tek başına oturuyorlardı. Orhan, Anna’nın üniversite öğrenim giderlerini, genç kızın haberi olmadan, annesiyle yaptığı sessiz bir anlaşmayla üstlenmişti. Her ay, hatırı sayılır bir miktar para, annesinin hesabına düzenli olarak aktarılıyor, anne de kızına, “Uzaktan bir akrabamız yardım ediyor,” deyip geçiştiriyordu. Çok ısrar ederse de “Çok konuşma, kısmet işte,” diyerek susturuyordu.

ad826x90

Orhan, avlunun içine girip ana giriş kapısının önüne arabasını park etti. Beş katlı bu müstakil binada, kendi dairesi dahil toplam altı daire vardı. En üst iki kat tamamen ona aitti ve iç merdivenle birbirine bağlıydı. Arabadan indi, arka koltuk kapısını açtı. Anya, koltukta kendinden geçmiş, ilaçların ve yaşadığı şokun etkisiyle derin bir uykudaydı. Sakin nefes alıp verişi, arabanın içindeki sessizlikte yankılanıyordu.

Orhan, bir an düşünceye daldı. Bu kızı tek başıma üst kata nasıl taşıyacağım? Merdivenler dik ve dardı. Birden aklına alt kattaki komşusu geldi. Bahçe katındaki pencereye doğru yöneldi. Pencerenin ardındaki ışık hâlâ yanıyordu. Hafifçe seslendi, çok yüksek olmayan, ama içeriye ulaşacak kadar net bir tonla:

“Anna! Bakacağına gel de yardım et!”

Penceredeki perde hafifçe oynadı. Anna, kendisini görmediğini zannederek gizlice dışarıyı izliyor olmalıydı. Biraz tereddüttün ardından, evin ön kapısı açıldı ve Anna dışarı çıktı. Üzerine bir hırka atmıştı. Yüzünde merak ve bir o kadar da çekingen bir ifade vardı. Anna, şehrin en iyi üniversitesinde hemşirelik okuyan, yardımsever ve duyarlı bir genç kızdı. Orhan’ı, herkesten farklı, mesafeli ama asla kaba olmayan, gizemli bir komşu olarak tanıyordu. Onun yardım isteyecek kadar bir şeyler yaşamış olması, Anna’yı hem şaşırtmış hem de harekete geçirmişti.

ad826x90

“Orhan Bey? Bir şey mi oldu?” diye sordu, sesindeki endişeyi gizlemeye çalışarak.

Orhan, arabayı işaret etti. “Arabada bir hasta var. Yukarı taşımam lazım. Yardım edebilir misin?”

Anna, hiç tereddüt etmeden arabaya yöneldi. Arka koltuğa baktığında, uyuyakalmış, solgun yüzlü, genç bir kız gördü. Hemşirelik öğrencisi olarak içgüdüsel bir şefkatle yaklaştı.

“Tabii, hemen yardım ederim. Neyi var? Ne oldu?” diye sorarken, aynı zamanda Anya’nın nabzını kontrol etmek için elini uzattı.

ad826x90

Orhan, kısa ve net açıkladı: “Bıçak yarası. Hastaneden yeni çıktı. İlaçlar etkisini gösterdi, uyuyor. Sadece taşımama yardım et yeter.”

Birlikte, Anya’yı son derece dikkatli ve nazik bir şekilde arabadan çıkardılar. Orhan, kızı kucağına aldı, Anna da başını ve ayaklarını destekledi. Birlikte, sessiz avluyu geçip, binanın giriş kapısına, ardından da dar merdivenlere yöneldiler. Anna, önden çıkıp kapıları açıyor, Orhan’ın rahat ilerlemesini sağlıyordu. Orhan’ın, taşıdığı yüke rağmen hiç zorlanmadan, dengeli ve güçlü adımlarla çıkışı, Anna’nın gözlerinden kaçmamıştı.

Nihayet üst kata, Orhan’ın dairesine vardılar. Orhan, Anya’yı, daha önceden hazırladığı misafir odasındaki yatağa yatırdı. Anna, hemen üzerini örttü. Sonra, odada bir an etrafa baktı. Burası sade, temiz, ama son derece donanımlı, neredeyse küçük bir hastane odasını andırıyordu.

“Teşekkür ederim Anna,” dedi Orhan, sesi biraz daha yumuşamıştı. “Çok iyi oldu geldin.”

Anna, başını iki yana salladı. “Bir şey değil, Orhan Bey. Eğer başka bir şeye ihtiyacınız olursa, lütfen çekinmeyin. Hemşirelik öğrencisiyim, elimden geldiğince yardım ederim.” Gözleri, yataktaki Anya’ya kaydı. “Çok genç görünüyor. Umurumda değil tabii, sadece… geçmiş olsun.”

Orhan, Anna’nın bu içtenliğine minnettardı. Onu kapıya kadar geçirdi. “İyi geceler Anna. Annene de selam söyle.”

Kapıya yönelen Anna’ya, Orhan yumuşak ama kararlı bir sesle tekrar seslendi. “Anna? Senden bir şey daha istesem…”

Anna döndü, yüzünde hiçbir şeyi reddetmeyeceğini belli eden içten bir gülümsemeyle, “Tabii ki, Orhan Bey. Ne olursa.” dedi. Orhan, Anna’nın kendisine karşı beslediği platonik aşkın farkındaydı. Onu her izleyişindeki o saf hayranlık, pencereden süzülen bakışlar, her küçük temasında yanağının hafifçe kızarması… Hepsi çok açıktı. Ama o, bu duygulara asla cevap veremez, vermemeliydi.

“Bekle,” dedi. Üst kata, kendi özel dairesine çıktı. Birkaç dakika sonra elinde temiz, yumuşak bir taş sünger, ılık su dolu bir leğen ve kendi eski ama tertemiz bir tişörtüyle bir eşofman altıyla indi.

“Sen hemşiresin, bilirsin,” diye başladı, sesi profesyonel ve mesafeliydi. “Bu kızın üstü kan içinde. Temizlenmesi ve bu ıslak, kanlı giysilerinden çıkarılması lazım. Enfeksiyon riski var. Ben de yapardım ama…” Bir an duraksadı, doğru kelimeleri ararcasına. “…bir erkeğin yapması uygun olmaz. Bir kızın, bir hemşirenin yapması daha doğru olur.”

Anna’nın yüz ifadesi değişti. İlk başta içinde hafif bir kıskançlık ve şaşkınlık kıpırdandı. Neden bu kız? Kim bu? Ama hemen ardından, Orhan’ın ne kadar ince düşünceli ne kadar hassas ve saygılı olduğunu fark etti. Onun bu davranışını içtenlikle takdir etti. Hiç tereddüt etmeden, “Tabii ki, Orhan Bey. Hemen hallederim,” dedi.

Orhan, ona minnettar bir bakış attı. “Ben yukarı çıkayım. İşin bitince bana seslen.” diyerek onları yalnız bıraktı ve üst kata çıktı.

Anna, yatağın başına geçti. Son derece dikkatli ve nazik hareketlerle Anya’nın üzerindeki kanlı ve yırtık giysileri çıkardı. Genç kızın neredeyse her yeri kurumuş kan lekeleriyle kaplıydı. Islattığı taş süngerle, özenle, santim santim temizlemeye başladı. Temizledikçe, altından çıkan bembeyaz, neredeyse saydam bir incelikteki teni gördükçe içi acıdı. Çok genç, diye geçirdi içinden. Çok narin. Kim, neden böyle bir kıza bunu yapar?

Temizlik bittikten sonra, ona Orhan’ın getirdiği geniş tişörtü ve eşofmanı giydirdi. Giysiler Anya’da bol ve rahat duruyordu. Son bir kez üstünü örttü, alnına hafifçe dokundu. Ateşi yoktu. Sonra yukarıya, Orhan’a seslendi: “Orhan Bey! Tamam oldu!”

Orhan aşağı indi. Odaya bir göz attı, her şeyin tertemiz ve düzenli olduğunu gördü. Anna’ya döndü, gözlerinde nadir görülen sıcak bir ifadeyle, “Çok teşekkür ederim Anna. Senden çok iyi bir hemşire olacak. Gerçekten içinde bu işe dair bir şefkat var,” dedi.

Anna, bu övgü karşısında yüzü kızararak gülümsedi. “Rica ederim, Orhan Bey. Bu benim işim.”

“Bugün çok badire atlattık,” diye ekledi Orhan, yorgunluğu sonunda yüzüne vurmuştu. “Artık uyuyalım. Yarın sabah erken pansuman ve serum takılacak. Dinlenmeye ihtiyacımız var.”

Anna, son bir kez yatağa, uyuyan Anya’ya baktı. İçi karışıktı. Kıskançlık, merak, şefkat ve bir parça da hüzün… O masum ve korunaksız yatışı izlerken, için için, Keşke onun yerinde ben olsaydım. Keşke beni böyle koruyacak, böyle önemseyecek biri olsaydı, diye geçirdi. Orhan’ın bir gece bile onun için bu kadar endişeleneceğini, bu kadar özen göstereceğini hayal etmek bile ona imkânsız geliyordu.

İçini çekerek evinden ayrıldı. Kapıyı kapattı.

Orhan, kapının arkasına yaslandı. Derin bir sessizlik çökmüştü evine. Şimdi, bu dört duvarın içinde, kim olduğunu, nereden geldiğini bilmediği, bilinmeyen bir geçmişe sahip, yaralı bir yabancıyla baş başa kalmıştı. Onun dünyası, bir kez daha, hiç beklemediği bir şekilde, hiç istemediği bir bağın içine sürüklenmişti. Gece, pencereden sızan ay ışığıyla aydınlanan odada, yalnızca bir doktorun tedavi etme içgüdüsü ve bir insanın merhametiyle hareket edecekti.

Sabahın ilk ışıkları, perdelerin arasından süzülerek odanın içine dolmuştu. Anya, derin ve ilaçla beslenen uykusundan yavaş yavaş uyanıyordu. Karşı koltukta, Orhan, uyku ile uyanıklık arasında, nöbet tutarcasına onu beklemişti. Anya’nın hafifçe kıpırdandığını görünce, sessizce ayağa kalktı. Mutfağa geçip hafif bir kahvaltı hazırladı. Birazını da Anya için ayırdı. Güç toplaması için yemesi gerekiyordu.

Mutfaktayken, yatak odasından hafif bir inilti duydu. Hemen yanına gitti. Anya’nın gözleri korku ve şaşkınlıkla etrafı tarıyordu. Orhan’ı görünce, yüzündeki gerginlik bir miktar da olsa gevşedi.

“Neredeyiz?” diye fısıldadı, sesi hâlâ zayıf ve kırılgandı.

“Evimdesin,” diye yanıtladı Orhan, sakin ve güven verici bir tonla. “Güvendesin.”

Anya, üzerindeki temiz tişörte, etrafındaki bilinmeyen odaya baktı. Sonra yeniden Orhan’a döndü, yüzü hafifçe kızardı. “Sen mi… sen mi giydirdin beni?” diye sordu, utangaçlıkla.

Orhan, hemen konuyu değiştirerek profesyonel tavrını takındı. “Önce şu pansumanı yapalım. Sonra her şeyi anlatırım, merak etme.” Üzerindeki örtüyü kaldırdı, tişörtünün alt kısmını hafifçe aralayarak yarayı ortaya çıkardı. Irina’nın dikkatle sardığı sargı bezlerini çözmeye başladı. Her temasta, Anya’nın yüzünde hafif bir acı ifadesi beliriyor, ama ses çıkarmıyordu.

“Merak etme,” diye mırıldandı Orhan, ellerini mümkün olduğunca hassas kullanarak. “Çok dikkatli yapıyorum.”

Bezleri çıkarıp yarayı inceledi. İltihaplanma yoktu, iyi görünüyordu. Gerekli antibiyotikli kremleri sürdü, yeniden temiz gazlı bezlerle kapattı. “Bunlar antibiyotikli. Kısa sürede iyileşeceksin.”

Sonra, kapının yanında duran serum askısını getirdi. Anya’nın kolundaki damar yolunu kontrol etti, hâlâ açıktı. Yeni bir serum torbasını hazırlayıp dikkatle bağladı. Bu işlemler sırasında, kapı zili çaldı.

Anya, irkildi, gözleri yeniden korkuyla doldu.

“Kim o?” diye fısıldadı.

Orhan, sakinleştirici bir el hareketi yaptı. “Korkma. Anna, komşumuz.” Cebindeki uzaktan kumandaya basarak dış kapıyı açtı. “Gir,” diye seslendi.

Anna içeri girdi. Elinde küçük bir çanta vardı, yüzünde yardım etmeye hazır bir ifade. “Pansuman için geldim,” dedi neşeyle.

Orhan, hafifçe gülümseyerek, “Onu ben yaptım,” dedi.

Anna, merakla yaklaşıp pansumanı ve serumu inceledi. Yaranın temizliği, sargıların düzgünlüğü, damar yolunun profesyonelce bağlanışı… Hepsi mükemmeldi. Şaşkınlıkla Orhan’a baktı. “Siz…?”

Orhan, basit bir açıklama yaptı: “İlk yardım biliriz.”

Sonra Anya’ya döndü. “İşte,” dedi. “Seni temizleyen ve giydiren Anna. Komşumuz.”

Anna, Anya’ya gülümseyerek, “Memnun oldum,” dedi. Sonra, içindeki merakı bastıramayıp, “Ne oldu sana?” diye sordu.

Orhan, soruyu duyar duymaz, Anna’nın sözünü kesti. Anya’nın gözlerindeki korkuyu görmüştü. Olayı geçiştirerek, “Bıçağın üstüne düştü,” dedi kısa ve net. Konunun daha fazla açılmasını istemiyordu.

Anna, cevabın yetersiz olduğunu anlamıştı ama üstelemedi. “Ben o zaman okula gideyim,” diyerek ortamdan ayrılmak istedi.

Orhan, ona iyi dileklerini iletti: “İyi çalış derslerine.”

Bu sıradan, babavari sözler, Anna’nın içinde bir kasırga kopardı. Demek ki beni sadece bir kız gibi görüyor, diye düşündü ilk anda ve bu düşünce kalbini sıktı. Ama hemen ardından, kendi babasının onları terk edişini, sokakta kalma korkusuyla geçen günleri hatırladı. Sonra bu evi, hiç görmedikleri o ‘uzaktaki akrabayı’… İçini derin bir minnettarlık ve hüzün kapladı. Olsun, diye geçirdi içinden. Belki de böyle bir baba figürüne ihtiyacım vardır. Olursa böyle biri olsun.

Bu karmaşık duygularla, Orhan’a son bir kez baktı ve “Hoşça kalın,” diyerek evden ayrıldı. Kapı kapandığında, içeride yine bir doktor, bir hasta ve aralarında kurulmaya başlayan gizemli bir bağ kaldı.

ad826x90
YORUMLAR

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

Sıradaki haber:

Teknolojiyi Anlatan Masallar: Veri Ormanında Kaybolan Çocuk

ad826x90

HIZLI YORUM YAP